27 Şubat 2013 Çarşamba

Ben Bunları Çok Sevdim...

yeme de yanın da yat derler ya aynen öyle olmuş bunlar 
tarif herkesin bildiği ve en kısa zamanda benim de deneyeceğim (denemesem çatlarım )
zencefilli kurabiyelerin aynısı.gerisi yaratıcılık ve el becerisi.

ben denemeye en basitten kalpten  kelebektan  falan başlarım , bu şimdilik beni aşar:)))


kaynak: Cake Time

22 Şubat 2013 Cuma

Paulo Coelho'dan Güzel Bir Yazı

Ninesini bir mektup yazarken izleyen çocuk sordu:
-''Yaşadıklarımız için bir hikaye mi yazıyorsun?Yoksa benim hakkımda mı?'' Ninesi yazmayı kesti ve torununa  şöyle dedi:

-''Aslında,senin hakkında yazıyorum.Fakat kelimelerden daha önemlisi ,kullandığım kurşun kalem.Umarım büyüdüğünde sen de bu kurşun kalem gibi olursun.''

Çocuk merakla kurşun kaleme baktı.Özel bir kalem gibi görünmüyordu.

-''Fakat daha önce gördüğüm diğer kurşun kalemler ile aynı!''

-''Bu senin nasıl baktığın ile alakalı.Kurşun kalemin 5 önemli özelliği vardır ki sen onlara sıkıca tutunduğunda ömrün huzur içinde geçecektir.''

Birinci özellik, harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma.Bizim için o el Tanrıdır ve her zaman kendi kudretiyle bizi O yönlendirir.

İkinci özellik, zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemin ucunu açmam gerekir.Bu kaleme acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar.Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin,bu acılar seni daha iyi bir insan yapar.

Üçüncü özellik, kurşun kalem,yanlış birşey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır.Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın,aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir.

Dördüncü özellik, kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabı ya da dışına yansıyan şekli değil ,içerisinde yer alan kurşunudur.O yüzden her zaman kendi içine bakmalı,en çok onu korumalısın.

Beşinci özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır.Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın.

18 Şubat 2013 Pazartesi

AHŞAP BOYAMA (DENEME-1)

Önce hikayesi ,sonra kendisi
Bir gün cancanımın odası için değişik birşeyler ararken ,bir blog sahibinin oğlunun odası için yaptığı ahşap boyama hazine sandığı çıktı karşıma.Çok beğendim,sadece ona değil tüm yaptıklarına bayıldım.Hemen ben de bu işi öğrenmeliyim dedim ve kendimi ahşap boyama kursu veren yerlerle telefonda görüşürken buldum.Malesef çalışma saatlerime uymadı.(ben biraz yoğun çalışan bir biriyim.haftasonu denilen olay ben de pazardan ibaret )Beklemek istemedim araştırdım,videolar izledim bir deneyeyim dedim ve kalktım gittim Eminönüne.Ahşap boyama ile ilgili herşeyi  almaya.Herşeyi dedimse bir acemi için ilk lazım olanları.Birkaç ahşap obje,boya,fırça ,zımpara,kağıt ve adını yeni duyduğum bir sürü şey.Akşama başladım boyamaya.Acemilik olsa da ilk iki kat iyi oldu.Sorun bundan sonrasında başladı.İlk deneme için basit bişey yapmaktı niyetim hangi ara elim gittiyse mumla eskitme tekniği yaptım çok anlıyor gibi.(gördüğüm bir tepsi fikirimi değiştirdi aklımı çeldi sanırım ).Pişman oldum ama devam ettim.Sonuç hoş olmadı moralim bozuldu,sinirlendim.Kağıdı yapıştırmak desen o sinirle o ayrı bir zor geldi.(Bu ellerin daha incelmesi lazım sanırım :(( En sonunda  vernikledim.Ablama gösterdim beğendi ben de senindir o zaman dedim.Sonuç  hayal kırıklığı olsa da bir  beğenen çıktı işte.Hoş olmasa da ( ya da biraz  farklı iyi olsa da ) kayıt altına alınmalı bence diyerek fotoğraf çektim.Umarım birgün kursa başlar ve ilerleme kaydedersem heheyt nerden nereye gelmişim derim kendi kendime.Eeveettt şimdi tüm acemiliğim,tez canlılığımla yaptığım ve hayal kırıklığıyla sonuçlanan meşhur tepsimi ilk işimi huzurlarınıza çıkarıyorum.Her türlü tavsiye ve eleştiriye açık olduğumu belirtip kaçıyorum.Sevgiyle kalın.

15 Şubat 2013 Cuma

MUTLU HAFTASONLARI...

Hava çok soğuk ve ben şifayı kaptım sanırım.Bütün gün yağmur sanki  benim üzerime yağdı.Heryerim dökülüyor.Nihayet haftasonu geldi  iyi dinlenmeli,ıhlamur içmeli ve hemen iyileşmeli.


Herkese sağlıklı,mutlu haftasonları dilerim.

14 Şubat 2013 Perşembe

SEVGİLİYLE İZLENECEKLER

Madem bugün sevgililer gün,adına yakışan filmlerden birkaç öneri sunayım.Ben eski filmleri daha çok sevdiğim için önerilerim pek güncel değil.Ama hepsi tekrar izlenebilecek kadar güzel.

AŞK VE GURUR.

 SOĞUK DAĞ

 NOT DEFTERİ

İNGİLİZ HASTA

BİR GÜN

 P.S I LOVE YOU

KEFARET

AŞIK SHAKESPEARE


12 Şubat 2013 Salı

ÇERÇEVELER

Çerçeve sevmeyen kimse varmıdır ya da bu çerçeveleri beğenmeyecek kimse varmıdır desem daha doğru olacak galiba.Ben çok beğendim ve benim gibi  çerçevesini  kendi yapmak isteyenlere fikir olur düşüncesiyle yayınlamak istedim.İyi seyirler.

DESİNG:Sarah Ella Cole







dediğim kadar var değil mi.

kaynak:www.etsy.com

10 Şubat 2013 Pazar

HEY GİDİ GÜNLER HEY...

Geçen gün  hürriyetteki bir köşe yazısında  ( Bebeği sürekli ağlayan annelere mektup ) isimli yazıyı okuyunca  her anne gibi ben de döndüm o günlere.Gerçi  kuzusu henüz 3,5 yaşında olan bir anne için o günler çok geride sayılmaz ama olsun,şimdi halime şükredecek kıvamdayım.Gerçi hergün ona sahip olduğum için şükrediyorum allaha.iyiki varsın kuzucum,cancanım,küçük adamım.

Ben çoğu anne adıyına göre çoookk rahat bir hamilelik geçirdim.Ne midem bulandı,ne aş ermeyi bildim,ne ağrım oldu,ne nazlandım,ne zorlandım.Beklememize rağmen periyodum beni yanılttığı için  8 haftalıkken öğrendim hamile olduğumu zaten.(biraz daha zorlasam gidince cinsiyete de öğrenecekmişim )Bebeğimle doğunca daha fazla vakit geçirmek için çalışabildiğim kadar çalıştım.Doğuma 20 gün kala izne ayrıldım.Hamilelik sürecinde bebekle ilgili kitap,dergi ne buldumsa okudum,belgeseller izledim,oğluşumla konuştum,ona müzikler dinlettim.Herşeye tepki veren bir bıdık vardı içimde.Ha dedim iletişim iyi anlaşırız biz bununla.(bilmediğim bir konuda nasılda  kesin konuşmuşum)Az zaman kalmıştı, her yönden hazırlıklar tamamdı,ben de hazırdım ya da ben öyle sanıyordum.Doğum anına kadar herşey normaldi,ne sancı,ne ağrı. günüm gelmesine rağmen hiç belirti yoktu.Hazırlandık gittik hastaneye doktora '' geldim ama bir gelişme yok ''dedim.Doktor anlarız şimdi deyip ultrasonda bakınca '' ooo misafir yola çıkmış bile ''dedi. Muayene sonrası bana herkesin çok korktuğu kısmı geçtiğimi söylediler.Doktorum ve ebe hanım dayanıklılığım için beni tebrik etti,herkes bu hale gelinceye kadar kaç şişe serum yiyor diye cesaret verdi.Ne dayanıklılığı ,ne sabretmesi bende hiçbirşey yoktu ki.Ablam ''demek ki biraz daha gelmesek  evde doğuracakmışsın ''dedi güldük.Yatış işlemleri,serum,beklenilen sancı,doğumhaneye geçmesi,doğurması derken  toplam 2,5 saati geçmedi.Saat üçte yattığım hastanede saat beş otuzbeşte doğum yaptım.3-4 saatlik dinlenme sonrası eve çıktım.Ailemin ,arkadaşlarımın yiğit anadolu kadınısın valla ,doğurup tarlaya da gidersin sen şimdi esprileriyle gururlandım.İşin bu kadarına kadar yiğittim de macera daha yeni başlıyorduİlkini yaşadığım bu olayda kitaplar kadar tecrübelere de ihtiyacım vardı.Ama tüm tecrübelerin aniden işi çıkmıştı ve biz ikimiz başbaşa kalmıştık.En güvendiğim,en yakınımda oturan ablamın kayınvalidesi ertesi gün çok ağır bir ameliyet geçirdi.Birkaç gün sonra beni doğumumda yalnız bırakmayan annem hastaneye yattı,diğer ablam karnı burnunda geziyordu.Memleketten gelen  bir diğer abla grubu sırayla gece anneme refakat ediyordu ve daha niceleri.Yani hergün olmasa da tektim çoğu zaman.Planlar altüst olmuştu,bu kadar terslik için değil b planı c veya d planı bile olsa yetersiz kalırdı.Üstelik bir güzellik yapmış ve benim anlayışlı bıdık tam bir canavar çıkmıştı.Susmuyor,uyumuyor,durmuyor ne kadar olumsuzluk içeren cümle varsa öznesi olmaya gayret ediyordu.Ben bir yandan annemin hastalığı,bir yandan bebiş iki arada bir derede kalmıştım.Perişan.uykusuz,yorgun ve çaresizdim.Kucağımda çocukla uyuyakalsam beşiğinde göremeyince panikliyor,beşiğe koysam uyanıp  kucağında olmayınca korkuyordum.Demekki çocuğu beşiğe koysam bile uzanmak aklıma gelmiyordu.Psikopata bağlamış bir haldeyim.Güçlü görünmeye çalışmaktan,kusmuklu kıyafet değiştirmekten,olan bitenleri izlemekten kendini unutmuştum.İşte tam  bu sıralarda sırtımda bir ağrı hissetmeye başladım.Önce oralı olmadım.üşüttüm dedim.Kolay değildi ayakta uyumak.Geçmedi emzirirken acemilikten kambur durdum sırtım tutuldu sandım.Yok o da değil.Yorgunluktan diyorum biraz dinleneyim .( ha bu arada annem nihayet evde.ablam gelmeye başladı,rutine dönüyor gibiyiz.)Ev kalabalıklaşınca arada bir kestireyim diyorum ama ne mümkün.Bizim azman rahat dururmu.Mecburen ayaktasın.Yine oğluşu uyuttuğum bir sıra yattım annemin önüne sırtıma masaj yaptırmak için.O da bir anne ya hissettimi ne aç bakayım bir sırtını dedi.Açmamla bu ne demesi bir oldu.Sırtımda el kadar bir yara.O kadar kaptırmışım kendimi ne banyoda, ne de üst baş değiştirirken bile göz ucuyla bakmamışım aynaya.Ne haldeyim anlayın.Hemen gittik  doktora.Baktı ,inceledi ve ''sen neye bu kadar sıktın kendini'' dedi.Efendim dedim bir an psikologa geldiğimi sanarak.Zona olmuşsun evladım sen dedi,neyi taktın bu kadar kafana.Bu stresten,sıkıntıdan olur dedi.Yeni doğum yaptım,çok ağlıyor,uyumuyor,annem hasta,yalnızım,acemiyim vs.vs. Biri bana sorsun diye bekliyormuş gibi anlatım da anlattım.Doktor sorduğuna pişman olmuştur eminim.Konuşmanın verdiği rahatlık ve ilaçlarla eve döndüm.Sırtımdaki ağrı geçeceğine artı ,ama ne ağrı kurşun yedim sanırsın.Bebek emdikçe sanki sırtımı çekiyorlar gibi daha çok ağrıyordu.Her emmeden sonra  sallana sallana ağlıyorumdum.Ne kadar sık emdiği malum.Bebek ağlasa ki sürekli ağlıyordu ve biri bana emzir acıkmıştır  dese üzerine atlayasım geliyordu.Emzirirken kesinlikle konuşmamı istemiyordu,yanlışlıkla bir sorulana cevap verdin mi çatlayana kadar ağlasa hırsı geçmiyordu sıpanın.Çok az uyuyor ,uyanık kaldığı zamanlar hep ağlıyordu.Okuduklarımda böyle şeyler yazmıyordu.Neden böyle olmuştu,kitaplar dergiler yalan mı söylüyordu ya da ben sadece güzel taraflarını seçmiştim okumak için.Kısacası hiç de toz pembe değildi yaşadıklarım.İlk üç ay çok zordu.o ağladı,ben ağladım.Göğsüm,sırtım derken dişim tüm vucüt s.o.s verdi.Silkelenip kendime gelmem lazımdı.Sonra sağlığım düzeldi,bebişe alıştım,o bana daha az eziyet etti.Uyanık ama ağlamadan kalmayı öğrendi.Altı aydan sonra uykular düzene girmeye başladı.O karanlık günlerden sonra ışığı gördüm sandım.İlk tecrübem herkes kadar bende de derin izler ve anılar bırakarak geride kaldı.Kolay hamilelik,kolay doğumdan sonra işin bu kısmında yerle bir olmuştum sanki. Yiğit anadolu kadının pelti çıkmıştı.Bu konu ayrıca sinirimi bozuyor kendimdeki yetersizliğe kızıyordum.Ama o yazıdan sonra tek olmadığıma sevindim.Herkes kendi dünyasında zorluklar yaşayarak,ağlayarak öğrenmişti anne olmayı.Galiba anne olmak için ağlamak da gerekiyordu ve annelerin kıymeti işte o an anlaşılıyordu.

7 Şubat 2013 Perşembe

GÖNÜL KAPISI



Dün akşam eski defterleri,resimleri,çizimleri,notları vs. karıştırırken içinden bu resim ve hikayesi çıktı.Malum resmi ve hikayeyi bilmeyen yoktur.Ben de zaten onu değil farklı bir hikayeyi anlatacağım.Bu resim sayesinde başlayan bir aşkın hikayesini.

Adoyla daha sevgili bile değilken (ama onun bana meyli varken diyelim) bir akşam mesaide ( galiba bir kutlama vardı )  onların bölümde tatlı yiyorduk.Ben odamda yalnız olduğum için  beni de davet etmişlerdi.Ado bana masasında yer açmış,bir yandan tatlı yerken bir yandan da bilgisayarında birşeyler gösteriyordu.Tabi daha önceden hazırlanmış bu gösteri ama neyse.Bilgisayarındaki karikatürlere,komik resimlere gülerken bir anda  bana  bu resmi göstermiş ve hikayesini okutmuştu.Yüzünde benim tepkime göre belirecek birkaç ifade gidip geliyor ,benden bir gülümseme ya da anladığıma dair bir umut bekliyordu.Ama benim yüzümde şaşkınlıktan öte bir ifade varmıydı bilmiyorum.Belki başka bir zaman olsa en azından  gülümsemeye çalışırdım, ama hazırlıksız yakalanmıştım.Ne anlama geliyordu şimdi bu.Bana mesaj mı  yolluyordu.Sen de benim gibi hissediyorsan ,kapıyı aç mı  diyordu.Aslında incelik yapıyor ve ters tepecek bir hareketle arkadaşlığımızı da  kaybetmek istemiyordu.Belki o yüzden böyle bir yol seçmişti kendince.Çünkü aramız iyiydi.İşe yeni girmeme rağmen benden zor beklenen bir hareketle çabuk arkadaşlık kurmuştuk.(Bunda O'nun payı çoktu .Çok seviyeliydi,hiçbir zaman yılışık tipler gibi bir iki konuşmadan sonra  çizgiyi açmadı.Aynı zamanda samimi ve sıcak biriydi.Siz diye hitap etse de benim ona sen diyeceğim günü bekliyordu ve diyaloglarımız hep aynı seviyede ama samimi devam ediyordu.)Belki o da yeni olduğundan iş yerindeki sıkıntılar ilk ortak konumuz olmuştu.Bazen eve birlikte giderdik,yol boyunca konuşurduk kırk yıllık tanışık gibi.Moralim bozuk olsa sesimden anlar,mutlaka uğrardı.Ne bileyim ben hep çok insancıl bulmuş hiç başka türlü düşünmemiştim.Arkadaşlar uyan artık çocuk yanık deseler de  ben ısrarla abartıyorsunuz diyordum.Ta ki o resmi görene ,hikayeyi okuyana kadar.Kafamda şimşekler çaktı,kızların demedik mi sana sözleri kulağımda çınladı.Usulca tatlımı yedim odama geçtim.Sabah olup arkadaşıma olayı anlatınca akşamki cümleyi aynen duydum.Demedim mi ben sana,herkes anladı bir sen anlamadın.Kızım çocuk daha ne yapsın.Çocuğun yapacağı bişey kalmamıştı zaten.Topu bana atmıştı şimdi hamle sırası bendeydi.Eee ben ne istiyordum,ne hissediyordum.Düşündüm ve kendimi gülümserken buldum.Evet gülümsüyordum çalışırken,konuşurken,yalnızken her daim gülümsüyordum  ve herkes farkediyordu.O çabuk kaynaşma,rahat konuşma,yanında huzurlu olma halleri boşa değilmiş demekki.Ben de fırsat bekliyormuşum.(Ado hep buldun pırlanta gibi çocuğu fırsatı kaçırmadın der bana )Ne bileyim belki adı konulmamış birşeyler vardı,Adonun o düşünceli yaklaşımı hoşuma gidiyordu ya da başka sebep  ama kalbim hiç hayır demedi ona karşı.O ilk heyecandan sonra daha bir inceledim her hareketini.Kör olan gözüm açıldı.Benim için ,bana özel yaptıkları geldi aklıma .Kendimi mi kandırmışım ben acaba dedim.Anladım da oralı mı olmadım bilmiyorum.Tek bildiğim aşka hazır değildim,aklımda yoktu.Ama aşk da zaten akılda olduğu zaman ,hazırlık yaptığın an gelmiyordu.

Sonrası mı ne oldu.Bir müddet daha bu tatlı,masum,saf kız ayaklarına  devam ettim.(Ne yapayım hoşuma gitti,bir güzellik geldi bana).Ama rengimi belli ettim.Oğlum ben bir erkekle  gezip sonra sen beni yanlış anladın biz sadece arkadaşız diyecek kız değilm dedim ( içimden tabii  ) Ado anladı zaten aşkına karşılık bulduğunu bir iki gezme ,yemek,çay,kahve derken  bir akşam dile geldi tuttu elimi anlattı aşkını.
Ben de utansam da eriye bite dinledim daha ilk günden beri bana yanık olduğunu.

2 Şubat 2013 Cumartesi

MÜZİK AŞKI




  
Cancanımın müzik aletleri.İleride soranlara müzikle ilgim çocukluğumda başlamış diyebilir.Kendileri 3 yaşına kadar 3 gitar eskittiler.Bu sonuncuyu darbuka ile beraber Beyoğlundan almıştık.Çok şükür teller gayet sağlam çıktı ya da oğlum büyüdü ve hakkını veriyor.Dün akşam yine elindeydi.Hadi uyku saati diyince ''gitarımla uyuyabilir miyim anne'' dedi.Umarım hep böyle gider ve müzik aşkı hiç ölmez.Gerçi sanatla ilgilensin de hangi dalıyla  olursa olsun hiç farketmez.
(bu önceki gitarımız)
küçükken daha asi bir havası varmış sanki


sanatçının konser sonrası kulis fotoğrafı

1 Şubat 2013 Cuma

KASTAMONU KONAKLARI

TOPRAKÇILAR KONAĞI
Turizm oskarları olarak anılan SKALİTE-12 Turizmde Kalite ödüllerinde ''Kültürel Değerlerin Korunmasına Katkı'' dalında Kastamonu Konaklarını bronz ödül ile ödüllendirmiş.Bir Kastamonulu olarak  bu ödülden geç haberim olsa da  altın ödüle layık bu konakları bilmeyenleri haberdar edeyim istedim.  Yolu düşen olursa uğramadan dönmesin diye...

UĞURLU KONAĞI

Kastamonu'da özgün mimarisi korunarak restore edilmiş dört konak bulunuyor ve bu konaklar şuan butik otel olarak kullanılıyor. Konakların geçmişi 140 yıla kadar dayanıyor.  Bu konaklara  tekrar hayat veren ise elbette bir kadın.
Uğurlu ve Toprakçılar Konakları Kastamonu Konak İşletmeleri tarafından işletiliyor.Turizm profesyoneli ve sanat tarihçisi Gülşen Kırbaş'ın girişimiyle Kastamonu'da konak turizmini canlandırmak amacıyla kurulan şirket ,Kastamonu'da tarihsel korumacılığı desteklemek ve kültür turizmini canlandırmak amacıyla çalışmalar yapıyor.İşte bu huzur dolu, tarih kokan konaklardan bazı fotoğraflar...

  



kaynak:www.kastamonukonakları.com